BENCİL OL

İkiyüzlüler dışında hiç kimse bencillikten uzak olamaz.

Bencil kelimesi çok kötülenen bir şeyleri çağrıştırır çünkü bütün dinler onu suçlamıştır. Bencil olmamanı ister onlar. Neden peki? Başkalarına yardım etmek için...

Aklıma geldi:

Bir çocukla annesi konuşmaktaymış ve anne demiş ki, "Daima başkalarına yardım etmeyi hatırla." Çocuk sormuş, "O zaman başkaları ne yapacak?" Doğal olarak anne de demiş ki, "Onlar da başkalarına yardım edecek." Çocuk söylenmiş; "Bu tuhaf bir plana benziyor. Kendine yardım etmek dururken, bu işi başkalarına bırakıp işleri karıştırmaya ne gerek var?"

Bencillik doğaldır. Evet, bir an gelir bencil olmakla paylaşmış da olursun. Taşan bir neşe hali içinde olduğun zaman paylaşabilirsin. Şu anda, sefil insanlar diğer sefil insanlara yardım ediyor; körler körlere yol gösteriyor. Nasıl yardım edebilirsin? Bu çok tehlikeli bir fikir; yüzyıllardan beri de devam ediyor.

Küçük bir okulda öğretmen çocuklara demiş ki, "En azından haftada bir kere iyi bir şey yapmalısınız." Çocuğun biri sormuş, "Lütfen bize iyi şeylerin ne olduğuna örnek verin. Neyin iyi olduğunu bilmiyoruz." Öğretmen cevap vermiş, "Mesela kör bir kadın caddede karşıdan karşıya geçmek istiyor; geçmesine yardım edin. Bu iyidir, bu erdemlidir."

Sonraki hafta öğretmen sormuş, "Size söylediğim şeyi yapan var mı?" Üç çocuk elini kaldırmış. Öğretmen başını sallamış, "Bu iyi değil; nerdeyse bütün sınıf hiçbir şey yapmamış. Ama gene de hiç olmazsa üçünüz bir şey yapmış." Dönüp bir tanesine sormuş, "Ne yaptın?" O da cevap vermiş; "Tam olarak söylediğinizi: Yaşlı bir kadın kördü, ben de onun karşıya geçmesine yardım ettim."

"Bu çok iyi, Tanrı seni kutsayacak." demiş öğretmen. İkinciye sormuş; "Sen ne yaptın?" O da demiş ki "Aynı şeyi; yaşlı kör bir kadının karşıya geçmesine yardım ettim." Öğretmenin kafası karışmış. Bu kör yaşlı kadınları da nerden buluyorlarmış? Ama büyük bir şehirmiş bu; iki tane bulmaları mümkünmüş. Bu sefer üçüncüye sormuş ve o da demiş ki, "Tam olarak onların yaptığını yaptım: Yaşlı kör bir kadının karşıya geçmesine yardım ettim."

Öğretmen sormuş, "Üç tane kör kadını nerden buldunuz?" Onlar da cevap vermiş; "Anlamıyorsunuz; üç kör kadın yoktu, tek kör kadın vardı. Ve onu karşıya geçirmek de çok zor oldu. Geçmek istemediği için bağırıp çağırıp çırpınıyordu. Ama iyi bir şey yapmaya çok niyetliydik. İnsanlar toplandı, bize bağırmaya başladılar, biz de onlara dedik ki, "Merak etmeyin. Biz onu karşıya geçiriyoruz."

İnsana başkalarına yardım etmesi söyleniyor ama kendi içi boş. Başkalarını sevmesi söyleniyor – komşunu sev, düşmanını sev – ama kendini sevmesi hiç söylenmiyor. Bütün dinler doğrudan ya da dolaylı olarak insana kendinden nefret etmesini söylüyor. Kendinden nefret eden bir insan hiç kimseyi sevemez; ancak rol yapabilir.

Temel olan şu; kendini öylesine tam olarak sev ki, o sevgi senden taşsın ve diğerlerine ulaşsın. Paylaşmaya karşı değilim ama fedakârlığa kesinlikle karşıyım. Paylaşmanın yanındayım ama önce paylaşacak bir şeyin olmalı. O zaman bunu birilerine karşı mecburiyet olarak yapmazsın; tam tersine, asıl senden bir şey alan insan seni borçlu kılar. Ona teşekkür etmen gerekir çünkü senin yardımını reddedebilirdi; o sana karşı cömertlik yaptı.

Benim bütün ısrarım şu: İnsan öyle mutlu, öyle tatmin olmuş, öyle dingin olmalı ki, o mutluluk halinden paylaşmaya başlasın. O kadar çok şeyi var ki; bir yağmur bulutu gibi, yağmaktan başka çaresi yok. Diğerlerinin susuzluğu dinerse, toprağın susuzluğu dinerse, bu ikincil bir şey. Eğer insan keyifle, ışıkla, dinginlikle dolu olursa bunu kendiliğinden paylaşır çünkü paylaşmak büyük bir keyiftir. Birine vermek, almaktan daha keyiflidir.

Ama bütün yapının değişmesi gerekiyor. İnsana fedakâr olması söylenmemeli. Berbat bir durumda; ne yapabilir? Gözleri görmüyor; ne yapabilir? Hayatını elinden kaçırdı; ne yapabilir? Ancak sahip olduğu şeyi verebilir. O yüzden insanlar, kendileriyle temas eden herkese sefalet, acı, öfke, endişe veriyor. Fedakârlık bu mu? Hayır, ben herkesin tamamen bencil olmasını istiyorum.

Her ağaç bencildir: Köklerine su getirir, dallarına su getirir, yapraklarına, meyvelerine, çiçeklerine. Ve açtığı zaman, herkese kokusunu verir; tanıdıklarına, tanımadıklarına, yakınlarına, yabancılara. Meyvelerle dolduğu zaman paylaşır, o meyveleri verir. Ama o ağaçlara fedakâr olmayı öğretirsen, hepsi ölür, tıpkı insanlığın öldüğü gibi; sadece yürüyen cesetler hepsi. Nereye yürüyorlar? Mezarlığa, en sonunda mezarlarında dinlenebilmek için.

Hayat bir dans olmalı. Ve herkesin hayatı dans olabilir. Müzik olmalı – o zaman paylaşabilirsin – paylaşmak zorunda olursun. Söylememe bile gerek yok çünkü varoluşun en temel kurallarından biri bu: Mutluluğunu ne kadar paylaşırsan o kadar büyür.

Ama ben bencilliği öğretiyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder